13 Mayıs 2016 Cuma

Garip Akımı

Garipçiler; Orhan Veli, Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat Horozcu’nun oluşturduğu bir topluluktur. 1941 yılında Orhan Veli, Oktay Rıfat, Melih Cevdet “Garip” adlı ortak bir kitap yayımladılar. Şiirle ilgili görüşlerini bu yapıtın ön sözünde açıkladılar. Bu ön sözde yerleşik şiir anlayışına meydan okuduklarını açıkladılar.
Onlara göre şiir, her yerde görülen basit şeyleri anlatmalıydı. Alaycı ve nükteciydiler. Aydınları bırakıp halka yöneldiler. Şiirde, ölçü, kafiye, bent gibi durumlar yok sayılmıştır. Serbest şiir egemen olmuştur.
Dil, sürekli bir özleşme ve arınma çabasındadır. Roman ve hikâyede serim, düğüm, sonuç bölümleri umursanmamıştır. Şairaneliğe kaçmadan, mecazsız yazdılar. Soyut temalar yerine ekmek derdi, günlük şeyler işlendi. “ Konunun bayağısı yoktur, ancak işleyişte bayağılık vardır.” diye düşünürler. En çok görülen temalar: yaşama sevinci, tabiat sevgisi, çocukluğa dönüş, ölüm, insan sevgisi, aşktır.
1941 yılından sonra Türk şiirinde görülen ve öncülüğünü Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rifat üçlüsünün yaptığı edebiyat akımıdır. Bu üç şair, şiirde sürüp gitmekte olan aşırı duygusallığa, şairaneliğe, basmakalıp söyleyişe baş kaldıran şiirlerini toplayarak Garip adında bir kitap yayımladılar.
Daha sonra “Birinci Yeni” olarak adlandırılmıştır. Bu akım, Orhan Veli’nin 1950 yılındaki beklenmedik ölümüyle sona ermiştir.
Garip akımının (Birinci Yenicilerin) özellikleri:
  • Şiirde her türlü kurala ve belirli kalıplara karşı çıkmışlardır.
  • Şiirde ölçü, kafiye ve dörtlüğe karşı çıkmışlardır.
  • Şiirde şairaneliği, mecazlı söyleyiş ve sanatları kabul etmediler.
  • Süslü, sanatlı dile karşı çıkıp sade bir dil kullandılar.
  • Şiirde o güne kadar işlenmedik konuları ele aldılar.
  • Konuşma dili ile günlük sıradan konuları işlediler.
  • İşledikleri konular günlük hayattan sıradan insanların problemleri, yaşama sevinci ve hayattaki bazı garipliklerdir.
  • Halk deyişlerinden yararlanmışlar, toplumsal yergiye yer vermişlerdir.
  • Şiirde anlaşılmazlık dışlanmış ve anlam, şiirin en önemli niteliği olarak öne çıkarılmıştır. “Şiir, bir bütün hususiyeti edasında olan bir söz sanatıdır ve her şeyden önce manadan ibarettir.”
  • İlk çağlarda “İkinci dizenin daha kolay hatırlanması için bir araç olarak kullanıldığına inandıkları ölçü ve uyağı şiirden dışlamış. “Hece ölçüsü de aruz ölçüsü de gereksizdir.” felsefesini ilke edinmişlerdir. Serbest şiir benimsenmiştir.
  • Şiirde “tarihinin aç gözünü doyurmuş olan edebi sanatlara” artık gerek olmadığını savunmuşlardır. Onlara göre her türlü söz ve anlatım sanatı bırakılmalıdır.
  • Kişiler dünyasını sıradan insanlar veya küçük insan tipi oluşturur.
  • “Şiir halka seslenmelidir” anlayışıyla sokağı ve günlük yaşamdaki her şeyi şiire aktardılar.
  • Sürrealizm ve dadaizmden etkilenen sanatçılar bilinçaltı, düşler ve çocukluk heyecanları gibi konuları sık kullanmışlardır. Kuralsızlığı kural edinmişlerdir.
  • Şairanenilikten kaçınmışlar, günlük konuşma dilini (sade bir dili) kullanmışlardır.
  • Şiirin müzik, resim gibi sanatlarla olan ilişkisine son vermişlerdir.
  • İroni ve mizah Garipçilerin ayırıcı özelliklerindendir.
  • Siyaset dışı kalmışlardır.
  • “Şiir duyguya değil, akla seslenmelidir” görüşünü benimseyen sanatçılar, şiirin bütün geleneklerden uzaklaşması gerektiğini ifade etmişlerdir.
  • Bütün güzelliği öne çıkarılmıştır.
  • “Yaşama sevinci”ni dile getirmişlerdir.
  • Şiirde toplumsal aksaklıkları eleştirmişlerdir.
  • Söylev havasından uzaklaşmışlar, doğa betimlemelerine başvurmuşlardır.
  • Edebiyat eleştirmenlerinin değişik yorumlarına uğrayan Garip akımını Nurullah Ataç ve Sabahattin Eyüboğlu desteklemiş, Ahmet Hamdi Tanpınar ise şiirden uzaklaşma saymıştır.

Beş Hececiler


Beş Hececiler (“Hecenin Beş Şairi”, “Hececiler”, “Hecenin Beş Ozanı”), I. Meşrutiyet’ten sonra hece vezniyle ve konuşulan halk diliyle, Milli Edebiyat akımının görüşleri doğrultusunda şiir yazan beş şairin Türk edebiyatındaki genel adı.
Şiire I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında başlamış ve aruz vezninde yazdıkları şiirlerle adlarını duyurmuş olan Beş Hececiler’in Türkçe ve hece vezniyle şiir yazmayı benimsemelerinde Ziya Gökalp’ın etkisi büyüktür.[1] Daha çok şiirleriyle tanınmış ancak edebiyatın hemen her türünde eser vermişlerdir. Heceyi tiyatro eserlerinde de kullandıkları görülür.[2] Milli zevke uygun olarak 11’li heceyi yaygın olarak kullanmışlardır.[2]
Ortak bir sanat bildirileri olmayan bu şairlerin sanat ve edebiyat görüşlerinde tam bir uyum yoktur. Konuları işleyişlerinde de dağınıklık görülür. Kahramanlık, aşk, kadın, hasret, ayrılık, kıskançlık, inanma ihtiyacı, tabiat görüntüleri, hatıralar, ölüm, yalnızlık, vatan konularına geniş yer vermişlerdir.[1]
Hece veznine geçtikten sonra en çok koşma tipinde şiir yazmış; semai, türkü ve mani tipinde başarılı örnekler vermiş olan Beş Hececiler Batı Edebiyatlarından alınan nazım biçimlerinden çapraz kafiyesarma kafiyeterza rimasonedüz kafiyeyle örnekler verirler.[1]Serbest düzenli biçimlerde üçlüler, dörtlüler, beşliler, altılılar, yedililer, sekizlilerle şiir yazarlar. Şiirde kafiyeyi gerekli görürler. Kafiyenin zorla aranmamasını, tabiî bir şekilde doğmasını isterler. Yarım kafiyenin yerine tam, tunç ve zengin kafiyeyi kullanırlar, bir ahenk unsuru olarak redife de geniş yer verirler.
Sade Türkçe’nin kullanılması ve yaygınlaşması üzerinde ısrarla dururlar. Konuşulan dili edebiyata yerleştirerek Türk edebiyatına katkıda bulunmuşlardır.[1]
Türk şiirinin serbest vezne yönelmeye başlaması ile etkileri azalmıştır.[2]

Yedi Meşaleciler

Fecr-i Âti edebi topluluğundan sonra 1928 yılında Yaşar Nabi Nayır, Sabri Esat Siyavuşgil, Muammer Lütfi Bahşi, Kenan Hulusi Koray, Ziya Osman Saba, Vasfi Mahir Kocatürk, Cevdet Kudret Solok gibi biri hikayeci diğeri şair olan yedi gencin bir kitap çıkararak başlatmak istedikleri edebî harekettir.
Yedi Meşaleciler hareketini başlatan gençlerin kimi lisede kimi üniversitede öğrencidir. Topluluğa ad olarak Yedi Kollu Şamdan, Yedi Dağın Çiçeği, Yedi Veren Yedi Ses, Yedi Yıldız gibi isimler düşündükten sonra Yedi Meşaleciler ismine karar verirler. Servet-i FünunDergisi'nin 22 Mart 1928 tarihli sayısında Yedi Meşale isminde bir kitap çıkaracaklarını ilan ederler. Kitap Nisan ayında piyasaya çıkar ve büyük ilgi görür. Kitaba yazılan önsözde edebi alanda neler yapacaklarını anlatılır. Kitapta her ismin bir bölümü bulunmaktadır.
  1. Sabri Esat Siyavuşgil: Kukla Oyunu
  2. Yaşar Nabi Nayır: Şairin Bahçesi
  3. Vasfi Mahir Kocatürk: Dağların Derdi
  4. Ziya Osman Saba: Sebil ve Güvercinler
  5. Cevdet Kudret Solok: Cenaze İlahisi
  6. Kenan Hulusi Koray : Denizin Zaferi (grubun tek hikâye yazarı)
  7. Muammer Lütfü Bahşi: Dante'nin Ruhuna
Ahmet Haşim, iki ay sonra çıkan Meşale Dergisi'nde onları destekler. 1935'lere kadar hemen hemen aynı düşünceleri sürdüren Yedi Meşaleciler daha sonra kendi sanatsal kimlikleri doğrultusunda ilerlemişlerdir. Yedi Meşalecilerin ortak bir kitap yayımlamalarının nedeni "Memleketimizde son edebî cereyanları gösterecek toplu bir eser vücuda getirmek" arzusudur. Yedi Meşaleciler, eski kuşağın kendilerini küçümsemesine başkaldırmak istemişlerdir. Türk Edebiyatının asırlarca doğu edebiyatını, Tanzimat'tan sonra da Batı edebiyatını taklit ettiğini öne sürerek artık kendine dönme vaktinin geldiğini öne sürerler. Yedi Meşalecilere göre Türk Edebiyatı'ndaki asıl eksiklik, canlılık, samimiyet ve yeniliktir. Ferdi duygulardan uzaklaşılması gerektiğini savunan Yedi Meşaleciler bunları eserlerine yansıtamadılar.
Yedi Meşaleciler, Milli Edebiyat şairlerine ve Beş Hececilere tepki olarak bu akımı oluşturmuşlardır. Yalın, kolay anlaşılır, düz anlatımlı, milli temalarla dolu bu şiir anlayışına karşı çıkmışlardır. Yedi Meşalecilerin şiir beğenilerine Faruk Nafiz Çamlıbel ve Necip Fazıl Kısakürek hâkimdir.

Yedi Meşalecilerin Özellikleri- Edebiyat Anlayışları Özet

  • 1928'de kurulmuştur.
  • "Canlılık, samimiyet ve daima yenilik" sloganıyla hareket etmişlerdir.
  • "Sanat, sanat için olmalı." anlayışını benimsediler, konuları alabildiğine genişletmek istediler.
  • Olaylara daha gerçekçi yaklaştılar; iç dünyalarına, eşyaya izlenimci bir ressam gibi baktılar.
  • Sürekli yenilik için buluş adını verdikleri yeni söyleyişlerin arayışı içine girdiler.
  • Şiirlerde duygu ve hayalden çok gözlemi dile getirdiler.
  • Heceyi geliştirmeyi amaçladılar.
  • VerlaineMallerma gibi Fransız şairleri örnek aldılar.
  • Anadolu'yu yurtseverlik anlayışıyla anlatmayı düşünmüşlerdir; ancak pek başarılı olamamışlardır.
  • Temsilcileri: Sabri Esat Siyavuşgil, Ziya Osman Saba, Yaşar Nabi Nayır, Muammer Lütfi, Vasfi Mahir Kocatürk, Cevdet Kudret, Kenan Hulusi Koray.

Şiir nedir?

Şiir, düz kelime anlamına ek olmak üzere ya da yerine anlamlar oluşturmak için dilin ses estetiği veya ses sembolizmi ve ölçü gibi estetik ve ritmik özelliklerini kullanan bir edebiyat türüdür.
Şiir, Sümerlerin Gılgamış Destanı’na kadar uzanan köklü bir tarihe sahiptir. İlk şiirler Çincede olduğu gibi halk şarkılarından ya da Sanskritçe VedalarZerdüştlük inancının Gataları ve Homeros’un İlyada ya da Odysseiası gibi destanların yeniden sözlü anlatım ihtiyacından ortaya çıkmıştır. Şiirin tanımlanması için antik dönemdeki çalışmalar, Aristoteles’in Poetikasında olduğu gibi konuşmanınretorikdramaşarkı ve komedide kullanımına odaklanmıştır. Daha sonraki çalışmalar, yineleme, mısra biçimi ve kafiye gibi özelliklere yoğunlaşmış ve şiiri tartışmasız olarak bilgilendirici, düz yazı formlarından ayıran estetik konusuna vurgu yapmıştır. Yirminci yüzyılın ortalarından itibaren şiir dile yön veren temel yaratıcı güç olarak daha fazla anılır oldu.
Şiir sözcüklere farklı yorumlar getirmek veya onlardan kaynaklanan duygusal tepkiler yaratmak için biçim ve bir araya getirmeleri kullanır. Asonansaliterasyonyansıma ve ritim gibi araçlar müzikal veya arpağ etkisi oluşturmak için bazen kullanılmaktadır. Şiir dilinin anlam belirsizliği, sembolizmironi ve diğer stilleri gibi araçları şiiri farklı yorumlamalara uygun hale getirir. Benzer biçimde mecazbenzetme ve mecaz-ı mürsel gibi konuşmanın öğeleri daha önce algılanmamış farklı imajlar arasında bir anlam katmanı içeren bir ilişki kurmaktadır. Kafiye ve ritim kurgusu içinde şiirin sözleri arasında da benzer yakınlıklar kurulabilir.
Bazı şiir biçimleri, şairin yazdığı dilin özelliğine bir yanıt ve ait olduğu kültüre ve türe özgüdür. DanteGoetheMickiewicz ve Mevlânâ Celâleddîn-î Rûmî tarafından yazılan şiirleri okumaya alışık okurlar şiirin her zaman kafiye ve ölçü ile yazıldığını düşünebilir ne var ki kimi kutsal metinlerde olduğu gibi ritim ve ses estetiği oluşturmak amaçlayan şiir gelenekleri de vardır. Modern şiirin çoğunluğu şiir geleneğine eleştiri üzerine kuruludur;[5] bunu yaparken; birçok unsurun yanı sıra, ses estetiği ilkeleriyle oynayıp test etmekte bazen bunu kafiye ve ritimde de yapmaktadır.[6][7] Günümüzün küreselleşen dünyasında şairler artan oranda farklı kültür ve dillerden biçimleri, tarzları ve teknikleri uyarlamaktadır.